Alevilik ve Bektaşilik: Balkanlar’da Bir Gönül Hikâyesi

0



Alevilik ve Bektaşilik: Balkanlar’da Bir Gönül Hikâyesi

Alevilik ve Bektaşilik, Balkanlar’da öyle bir yer etmiş ki, sanki bu toprakların ruhuna işlenmiş. Tarih boyunca buralarda önemli bir yer tutmuşlar, insanları bir araya getirmişler, kültürlerini, inançlarını nakış gibi dokumuşlar. Bu iş Osmanlı zamanında Alperenler, dervişler sayesinde başlamış. Hani şu yollara düşüp Anadolu’dan Rumeli’ye gelen, hem kılıç taşıyan hem gönül fetheden yiğitler. Mesela Kızıl Deli Sultan var, yani Seyyid Ali Sultan. Hacı Bektaş Veli’nin “Rumeli’nin gözcüsü” dediği bu adam, 14. yüzyılda Dimetoka’da bir fırtına gibi esmiş. Askerlerle fetihlere katılmış ama asıl işi, köylüyle, çobanla oturup sohbet etmek, onlara inancı, sevgiyi anlatmak olmuş. Düşünsene, bir yandan kılıç sallıyor, bir yandan “Gelin canlar bir olalım” diyor. Rumeli’ye gelen dervişler de öyle yapmış, yerli halkla kaynaşmış, Alevi-Bektaşi tohumlarını serpmişler.


1. Bulgaristan: Dedelerin, Babaların Diyarı

Bulgaristan’a gelince, burası Alevilik ve Bektaşiliğin kalbi gibi bir yer. 13. yüzyıldan beri Sarı Saltık, Otman Baba, Akyazılı Sultan, Demir Baba, Ali Koç Baba, Musa Baba gibi dedeler, babalar buralarda dolaşmış. Sarı Saltık mesela, Dobruca’da efsane olmuş. Diyorlar ki, bir gün yedi yerde aynı anda görülmüş, halk ona “Hızır gibi” dermiş. Türbesi hâlâ ziyaret ediliyor, insanlar dua etmeye gidiyor. Demir Baba’yı da unutmamak lazım, Deliorman’da bir türbesi var ki, sanki bir kale gibi duruyor. Büyükbabam anlatırdı, “O türbeye gidip bir dilek tutarsan, gönlün ferahlar” derdi. Bu adamlar sadece inanç öğretmemiş, köylüyle oturmuş, çay içmiş, dertleşmiş. Alevilik ve Bektaşilik burada öyle kökleşmiş ki, bir ibadetten öte, bir yaşam tarzı olmuş. Bayramlarda cem yapılır, nefesler okunur, herkes bir sofrada toplanır.

Mesela bir keresinde köye gitmiştim, bir dede nefes okurken dinledim. “Kâinatın aynasıyım, Merdin huyu bende var” diyordu, içim titredi. O an anladım ki, bu inançlar burada birleştiriyor, dostluğu büyütüyor.


2. Arnavutluk, Kuzey Makedonya ve Kosova: Bektaşiliğin Sıcak Yuvaları

Arnavutluk’a bakarsan, Balkanlar’da Bektaşilerin en çok olduğu yer burası. 19. yüzyılda öyle bir yükselmiş ki, 1925’te Dünya Bektaşilik Merkezi’ni bile buraya taşımışlar. Tekkeler, dergâhlar hep canlı, insanlar hâlâ oralarda toplanıyor. Kuzey Makedonya’da Harabati Baba Tekkesi’ni görsen, “Bu nasıl bir yer?” dersin. Yüzyıllardır ayakta, etrafında ağaçlar, içinde huzur. Bir amca anlatmıştı, “Biz burada cem yaparız, gençler gelir, türküler söyleriz” demişti. Kosova’da da Gjakova, Prizren taraflarında Bektaşiler var. Osmanlı gidince bile inançlarını bırakmamışlar, cemevlerinde toplanıp dedelerle sohbet etmişler.

Geçen bir arkadaşım Kosova’ya gitmişti, “Orada bir tekkede oturdum, çay içtik, dede bir hikâye anlattı” dedi. “Hacı Bektaş’ın geyiği kurtla barıştırdığı hikâyeyi.” O kadar içten anlatmış ki, sanki o anı yaşamış gibi hissettim. Bu bölgelerde Bektaşilik, sadece ibadet değil, bir aile gibi yaşamak demek.


3. Kültürde Nefesler, Türküler ve Gönül

Alevilik ve Bektaşilik Balkanlar’da sadece camiye, tekkede kalmamış, hayata karışmış. Nefesler, deyişler, türküler… Bunlar bu inançların sesi olmuş. Bulgaristan’da bir Alevi köyüne gitsen, bir dedenin “Ali’yi gördüm düşümde” diye nefes okuduğunu duyarsın. Hem Türk, hem Bulgar havası var o sözlerde, sanki iki dünya birleşmiş. Arnavutluk’taki tekkelerde de öyle, hem Kur’an’dan dualar, hem Balkan türkülerinden melodiler. Bir keresinde bir nefes dinledim, “Dost elinden gelmezse, ben nidem?” diyordu, içim eridi.

Folklor desen, düğünlerde, bayramlarda hep bu inancın izleri var. Mesela Deliorman’da bir düğüne gitsen, gençler güreş tutar, yaşlılar türkü söyler. Arnavutluk’ta da el sanatları, kilimler hep bu kültürden bir parça taşır. Sanki her motifte bir dedenin duası saklı.


Sonuç: Balkanlar’ın Gönül Yolu

Velhasıl, Alevilik ve Bektaşilik Balkanlar’da asırlardır yaşayan, bu topraklara gönül bağıyla tutunan bir miras. Osmanlı’da Alperenlerle, dervişlerle başlamış, Kızıl Deli Sultan gibi yiğitlerle Rumeli’ye taşınmış. Bulgaristan’da Sarı Saltık, Demir Baba gibi babalarla kökleşmiş, Arnavutluk’ta, Kuzey Makedonya’da, Kosova’da tekkelerle büyümüş. Bu inançlar, sadece dua etmek değil, bir arada olmak, dertleşmek, türkü söylemek demek. Balkanlar’ın o renkli, karmaşık dünyasına bir sevgi katmışlar. Büyükbabam derdi ya, “Dede nefesi duyarsan, gönlün açılır.” İşte bu inançlar, Balkanlar’da gönülleri açmış, hâlâ da açıyor.

Bugün Balkanlar’daki birçok Bektaşi tekkesi, sadece ibadet değil kültürel hafızanın da mekânı olarak işlev görmektedir. Bu yazı, o hafızanın izini sürme çabasıdır.


Kaynaklar:
Ahmet Yaşar Ocak – "Bektaşilik: Tarihsel ve Kültürel Boyutları"
Balkan Alevi Bektaşi Federasyonu Yayınları

Yorum Gönder

0Yorumlar

Yorum Gönder (0)