
Balkanlar’da Osmanlı-Rus Savaşları: Rumeli Türkleri’nin Acısı ve Umudu
Balkanlar, yüzyıllar boyunca kültürlerin, inançların ve hikayelerin kesiştiği bir yerdi. Ancak Osmanlı-Rus savaşları, bu coğrafyada, özellikle Rumeli Türkleri için derin izler bıraktı. 18. yüzyıldan 19. yüzyıla uzanan bu mücadele, yalnızca sınırları değil, evleri, aileleri ve hayalleri de parçaladı. Rumeli Türkleri, vatanlarını terk etmek, sevdiklerini kaybetmek ve kimliklerini yeniden inşa etmek zorunda kaldı. Filibe’den Kosova’ya, Bosna’dan Selanik’e, her köyde bir yara, her yürekte bir özlem var. Gelin, bu savaşların Rumeli Türkleri üzerindeki etkisini, onların gözyaşları ve direnişleriyle keşfedelim.
1. Savaşların Gölgesinde Rumeli
Rumeli, Osmanlı’nın “Batı’daki yurdu”ydu. Türkler, 14. yüzyıldan itibaren bu topraklara kök salmış, tarlalarını sevgiyle işlemiş, camilerle, medreselerle şehirlerini güzelleştirmişti. Ama 1768’den itibaren başlayan Osmanlı-Rus savaşları, bu dünyayı sarsmaya başladı. Ruslar, Balkanlar’ı ele geçirme hayaliyle Osmanlı’ya meydan okurken, Rumeli Türkleri bu çekişmenin tam ortasında kaldı.
Her savaş, bir parçayı kopardı. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’yla Kırım’ın bağımsızlığı, 1829 Edirne Antlaşması’yla Yunanistan’ın ayrılması ve 1878 Berlin Antlaşması’yla Bulgaristan’ın özerkliği, Rumeli Türkleri’nin vatanını küçülttü. Ama asıl yıkım, insanlarda hissedildi.
2. Felaketin Doruğu: 93 Harbi ve Göç Dalgaları
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, ya da bilinen adıyla 93 Harbi, Rumeli Türkleri için bir dönüm noktasıydı. Rus ordusu, Bulgar çetelerle birlikte Balkanlar’ı kasıp kavurdu. Köyler yakıldı, aileler dağıldı, masumlar hedef alındı. Tarihi kaynaklar, yalnız Bulgaristan’da on binlerce Türk’ün katledildiğini yazıyor. Göç yollarında ise açlık ve hastalık, binlerce can aldı.
Örnek 1: Filibe’nin Gözyaşları
Filibe (Plovdiv), Türklerin yoğun yaşadığı bir şehirdi. 1877’de Rus ordusu yaklaşırken, Bulgar çeteler Türk mahallelerine saldırdı. Evler yağmalandı, camiler tahrip edildi. Kaçabilenler, bir battaniye bile alamadan yollara düştü. Filibeli bir nine, torunlarına şöyle anlatmış: “Bir gece her şey bitti. Komşularımız kayboldu, evimiz yandı. Edirne’ye yürüyerek geldik, ama yüreğimiz Filibe’de kaldı.”
Örnek 2: Şumnu’nun Direnişi
Şumnu (Şumen), Türklerin kalesiydi. 93 Harbi’nde şehir, Rus kuşatmasına karşı direndi. Yerel Türkler, Osmanlı ordusuyla omuz omuza çarpıştı. Savaşın sonunda Şumnu elden gitti, ama Tombul Camii, o direnişin sessiz tanığı olarak ayakta kaldı. Şumnulu bir dede, “Toprağımız gitti, ama ruhumuz kaldı,” dermiş.
Örnek 3: Dobruca’nın Sessiz Çığlığı
Dobruca, Türk ve Tatar nüfusun yuvasıydı. 93 Harbi sonrası Romanya’ya bağlanan bölgede Türkler, baskılarla karşılaştı. Köstence’den İstanbul’a teknelerle göç edenler, yollarda açlık ve hastalıkla mücadele etti. Dobrucalı bir göçmen, “Deniz, gözyaşlarımızla doluydu. Ama umudumuzu hiç kaybetmedik,” diye yazmış.
93 Harbi, yaklaşık 1 milyon Rumeli Türkü’nü evsiz bıraktı. Göçmenler, Anadolu’ya ve Trakya’ya ulaştığında, yanlarında sadece hikayelerini ve özlemlerini getirebildi.
3. Kültürel Yıkım: Camiler, Okullar, Hatıralar
Savaşlar, sadece insanları değil, Rumeli Türkleri’nin kültürünü de vurdu. Camiler yıkıldı, medreseler sustu, Türkçe konuşmak yasaklandı. Bulgaristan’da, Sırbistan’da, Yunanistan’da Türkler, asimilasyon politikalarıyla karşılaştı. Ama her yıkımın içinde bir direniş filizlendi.
Örnek 4: Rusçuk’un Kaybolan Mirası
Rusçuk (Ruse), Tuna’nın incisiydi. 93 Harbi sonrası Türk okulları kapatıldı, mezar taşları kırıldı. Rusçuklu bir öğretmen, günlüğünde şöyle yazmış: “Çocuklarımıza Türkçe öğretmek için gizlice buluşurduk. Her kelime, bir isyandı.” Bugün Rusçuk’ta birkaç Türk ailesi yaşıyor, ama o eski canlılık bir hatıra.
Örnek 5: Selanik’in Türk Mahalleleri
Selanik, Rumeli’nin kalbiydi. Osmanlı-Rus savaşları doğrudan vurmasa da, 19. yüzyılın sonlarında huzursuzluk buraya da sıçradı. Türk mahalleleri, 1912 Balkan Savaşları’nda boşaldı. Selanikli bir muhacir, “Evimizin kapısını kilitledik, ama geri dönemeyeceğimizi bilmiyorduk,” demiş.
Örnek 6: Kosova’nın Yaralı Türkleri
Kosova, Türklerin asırlık yurduydu. 93 Harbi, Kosova’yı doğrudan etkilemese de, savaş sonrası Sırp ve Arnavut baskıları Türkleri zorladı. Prizren’de Türkler, camilerini ve okullarını korumak için direndi. Prizrenli bir esnaf, “Her sabah dükkanımı açarken dua ederdim: Dilimizi unutmayalım,” diye anlatırmış. Bugün Kosova’da hâlâ Türk köyleri var, ama sayıları az.
Örnek 7: Bosna’nın Kanayan Yüreği
Bosna, 1878 Berlin Antlaşması’yla Avusturya-Macaristan’a bırakıldı. Türkler ve Boşnak Müslümanlar, yeni yönetimin baskılarıyla karşılaştı. Saraybosna’da Türk mahalleleri küçüldü, ama Aliya İzzetbegoviç gibi liderler, bu direniş ruhunu 20. yüzyıla taşıdı. Bosnalı bir nine, “Mostar Köprüsü’nü gördükçe Osmanlı’yı hatırlarım,” dermiş.
Bu yıkım, Rumeli Türkleri’nin kimliğini sarstı, ama onları yok edemedi. Göçmenler, Anadolu’ya böreklerini, türkülerini, hikayelerini taşıdı. Bugün bir Rumeli böreği yediğinizde, o acılı günlerin sıcak bir hatırasını tadarsınız.
4. Direniş ve Yeni Bir Kimlik: Muhacirlik
Rumeli Türkleri, savaşların kurbanı olmadı; aynı zamanda kahramanıydı. “Evlad-ı Fatihan” olarak orduda çarpıştılar, köylerini savundular, kimliklerini korudular.
Örnek 8: Plevne’nin Kahramanları
93 Harbi’nde Plevne Savunması, Türk cesaretinin simgesi oldu. Gazi Osman Paşa’nın yanında yerel Türkler, Rus ordusuna karşı direndi. Plevne düştü, ama bu direniş bir efsane oldu. Plevneli bir asker, “Toprağımız için can verdik, ama onurumuzu asla,” demiş.
Örnek 9: Kosova’da Türkçe için Mücadele
Kosova Türkleri, savaşlar sonrası azınlık oldu, ama dillerini unutmamak için direndi. Priştine’de Türkçe gazeteler çıkardılar, tiyatrolar kurdular. Bir Kosovalı öğretmen, “Çocuklarımıza Türkçeyi öğretmek, vatanı korumak gibiydi,” dermiş. Bugün Kosova Türkleri, az ama güçlü bir topluluk.
Örnek 10: Bulgaristan’da Kalan Türkler
Bulgaristan’da kalan Türkler, 20. yüzyılda asimilasyona karşı durdu. 1980’lerde isim değiştirme kampanyalarına karşı çıktılar, bedel ödediler. Hak ve Özgürlükler Hareketi, bu direnişin meyvesi. Bir Deliorman Türk’ü, “Adımı değiştirdiler, ama kalbimi asla,” demiş.
Anadolu’ya gelen muhacirler ise yeni bir kimlik doğurdu. Edirne’de, Kırklareli’nde “Balkan Türkü” dayanışması oluştu. Bir muhacir çocuğu, “Babam derdi: Rumeli’yi kaybettik, ama birbirimizi kaybetmeyeceğiz,” diye anlatır.
5. Bugün Ne Kaldı?
Osmanlı-Rus savaşları, Rumeli Türkleri’ni vatanlarından kopardı, ama ruhlarını kıramadı. Bugün Bulgaristan’da 600 bin, Yunanistan’da 100 bin, Kosova’da 20 bin, Bosna’da az sayıda Türk yaşıyor. Anadolu’da ise milyonlarca insan, “Balkan kökenliyim” diyerek atalarının hikayesini yaşatıyor.
Rumeli mutfağı, türküleri, gelenekleri, bu acılı geçmişin mirası. Kırklareli’nde yediğiniz peynirli börek, Filibe’den gelir. Prizren’den bir türkü, Kosova’nın özlemini taşır. Mostar’da bir kahve, Bosna’nın sıcaklığını hissettirir.
En önemlisi, Rumeli Türkleri’nin umudu. Bir Bosnalı dede, torununa şöyle demiş: “Evladım, nerede olursan ol, Türk olduğunu unutma. Bu, sadece kan değil, bir sevda.”
Sonuç: Acıdan Doğan Bir Miras
Osmanlı-Rus savaşları, Rumeli Türkleri için felaketti, ama aynı zamanda bir diriliş hikayesiydi. Filibe’den Şumnu’ya, Kosova’dan Bosna’ya, her köyde bir yara, her ailede bir hikaye var. Bu savaşlar, Rumeli’yi Osmanlı’dan kopardı, ama Türklerin yüreğinden sökemedi.
Balkanlar’a yolunuz düşerse, bir camide, bir köprüde, bir türküde durun. Orada, Rumeli Türkleri’nin acısını ve direncini hissedeceksiniz. Onlar, kaybettiler ama vazgeçmediler. Bu, belki de en büyük zaferleri.
Bu hikayelerden hangisi yüreğinize daha çok dokundu? Bir ninenin özlemi mi, bir köyün direnişi mi? 😊
Kaynaklar
- Halil İnalcık, Osmanlı Tarihi ve Balkanlar, Türk Tarih Kurumu.
- Justin McCarthy, Death and Exile: The Ethnic Cleansing of Ottoman Muslims, Darwin Press.
- Carnegie Endowment, The Other Balkan Wars: 1913 Carnegie Endowment Report.
- Ahmet Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, Osmanlı Arşivleri.
- Bulgaristan Türkleri’nin Sözlü Tarihi Arşivi, Kırklareli Üniversitesi.
- Kosova Türkleri Kültür Derneği Arşivleri, Prizren.
Yorum Gönder
0Yorumlar