Asena Efsanesi ve Ay-Yıldız: Türkler’in Gökyüzüyle Bağı

0



Bozkurt: Eski Türkler’den Bugüne Uzanan Bir Hikâye

Bozkurt deyince insanın aklına hem eski zamanların destanları hem de şimdiki gençlerin parmaklarıyla yaptığı o işaret geliyor. Türkler için bozkurt, hep özel bir şeydi; hem geçmişte hem de bugün. Peki, bu bozkurt efsanesi nerden çıkmış, Eski Türkler için neden bu kadar kıymetliymiş? Bir de şu bozkurt işareti nasıl doğmuş, neyi anlatıyor? Gel, şurda bir oturup konuşalım, bozkurdun hikâyesini baştan sona bir anlatayım sana.


1. Bozkurt Efsanesi: Eski Türkler’in Kurt Derdi

Eski Türkler, yani bozkırda at koşturan, çadır kuran atalarımız, kurda bayılırdı. Niye dersen, kurt hem güçlüydü hem de ailesine bağlıydı. Tek başına işini halleder, ama sürüden kopmazdı; tıpkı Türkler gibi. Bu bozkurt efsanesi, özellikle Göktürkler zamanında, hani şu 6.-8. yüzyılda, iyice bir dillere düşmüş. En çok anlatılan hikâye, Ergenekon diye bir yerle ilgili. Diyorlar ki, bir Türk boyu düşmanlarca darmadağın edilmiş, bir tek küçük bir oğlan kalmış geriye. Bu çocuğu bir dişi kurt bulmuş, almış koynuna, beslemiş büyütmüş. Sonra da Türkler’i bir vadiye götürmüş, orada çoğalmışlar. O vadiden çıkarken de bozkurt önlerine düşmüş, yol göstermiş. Dağda demir filan eritmişler, bozkurt sayesinde kurtulmuşlar. Bu yüzden Eski Türkler, bozkurdu hem kurtarıcıları hem de yoldaşları gibi görmüş.

Tabii bu işin bir de inanç tarafı var. Eski Türkler doğaya çok bağlıydı, şamanlık zamanlarında her şeye bir anlam yüklerlerdi. Kurt, bozkırda kral gibiydi; soğuğa, açlığa dayanır, pes etmezdi. Türkler de öyleydi ya, o yüzden bozkurtla kendilerini bir tutmuşlar. “Bu bizim gücümüz, soyumuzun simgesi” demişler. Hatta Çinliler’in eski yazılarında bile geçiyor, “Türkler kendilerini kurtla özdeşleştirir” diye. Yani bozkurt efsanesi, hem başlarından geçenlerden hem de ruhlarından çıkmış bir şey. Türk mitolojisinin en sağlam hikâyelerinden biri işte.


2. Bozkurt İşareti: Gençlerin Selamı

Eski Türkler’den bozkurt efsanesi bize miras kaldı, ama o parmakla yapılan bozkurt işareti daha yeni bir mesele. Hani başparmağınla yüzük parmağını tutuyorsun, diğer parmaklar açık ya, işte o. Bu, bozkırdan değil, 20. yüzyıl Türkiye’sinden çıkmış. Hele 1930’lar ve 40’lar gelince, Türkiye’de milliyetçilik iyice bir coştu, bozkurt da yeniden gözde oldu. Alparslan Türkeş ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) bu işe önayak olmuş. 60’lar ve 70’lerde ülkücü gençler bu işareti alıp iyice sahiplendi, her yerde görür oldun.

Nerden akıllarına gelmiş dersen, kurt kafasına benzetmişler galiba. İşaret ve orta parmak kulaklar gibi, yüzük parmağı ağız gibi duruyor. “Hadi bunu selam yapalım” demişler herhalde, ülkücüler arasında bir parola olmuş. Eski Türkler’in elinde böyle bir şey yoktu tabii, bu bizim zamanın icadı. Mitinglerde, toplanmalarda gençler havaya kaldırırdı bu işareti, “Biz burdayız” der gibi. Bozkurt efsanesindeki o dayanışma ruhunu, gücü taşımak istemişler. Hâlâ da öyle, biri yapınca hemen anlarsın neyi kastettiğini. Türk kültüründe bozkurt, böylece destandan ellere sıçramış.


3. Bozkurt Ne Anlatır Bize?

Bozkurt efsanesi de, bozkurt işareti de Türkler’in ruhunu yansıtıyor aslında. Eski Türkler için bozkurt, zor günlerin dostu, yol gösteren bir yoldaştı. Türk mitolojisinde “Soyumuzu o kurtardı” diye anlatılır ya, o inançtır bozkurdu özel kılan. Şimdiyse, bozkurt işaretiyle gençler “Biriz, güçlüyüz” diyor. Zaman değişse de, bozkurt hep aynı şeyleri hatırlatıyor: dayanışma, cesaret, kimlik.

Orta Asya’dan, o uçsuz bucaksız bozkırlardan Ergenekon’a, oradan da günümüz Türkiye’sine kadar gelmiş bu bozkurt. Destanlarda kurtarıcı, ellerde bir selam olmuş. Türk kültüründe böyle köklü bir yer bulması boşuna değil. Bozkurt efsanesi de, bozkurt işareti de hâlâ dipdiri, bizimle yaşamaya devam ediyor.


Yorum Gönder

0Yorumlar

Yorum Gönder (0)