Batı Trakya Türk Cumhuriyeti (31 Ağustos - 25 Ekim 1913): Balkanlar’da Kısa Ömürlü Bir Umut

0



Batı Trakya Türk Cumhuriyeti (31 Ağustos - 25 Ekim 1913): Balkanlar’da Kısa Ömürlü Bir Umut

Batı Trakya Türk Cumhuriyeti, Balkanlar’da Türklerin bir avuç toprak için tutuşan umutlarının hikâyesiydi. 1913’ün o karmaşalı günlerinde, savaşın dumanı arasında, Osmanlı’nın elinden kayıp giden Rumeli’de, Türkler ve Pomaklar “Biz hâlâ buradayız” diye haykırdı. Gümülcine’de dalgalanan bir bayrakla, yeşil, beyaz, siyah renklerin üstünde üç yıldız ve hilalle, bir devlet doğdu. 55 gün, sadece 55 gün sürdü bu rüya; ama o kısa zaman, Balkan Türkleri’nin yüreklerinde bir iz, dünyada bir ses oldu. Gel, bu küçük ama kocaman anlamlı hikâyeyi birlikte yaşayalım.


1. Kuruluş Süreci: Balkan Savaşları’nın Gölgesinde Bir Direniş

1912-1913 yılları, Osmanlı için her şeyin altüst olduğu bir zamandı. Balkan Savaşları, birbiri ardına gelen darbelerle geçti. İlkinde, Edirne’den Selanik’e uzanan o güzelim Rumeli toprakları, bir sabah uyanıp baktığında elden gitmişti; sokaklar, köyler, evler, hepsi yabancı ellerde kalmıştı. İkincisinde ise Bulgaristan, Batı Trakya’yı avucuna aldı; zeytin ağaçlarının gölgesi, tarlaların bereketi bir anda gölgeleniverdi. Ama bu topraklarda yaşayan Türkler ve Pomaklar, öylece durup seyretmek istemedi. Köylerde fısıltılar, kasabalarda toplanmalar başladı; “Bu bizim yurdumuz, buraları bırakamayız” dediler, yürekleri birleşti.

31 Ağustos 1913’te Gümülcine’de bir ateş yakıldı sanki; insanlar toplanıp “Artık yeter, kendi devletimizi kuralım” dedi. “Gümülcine Hükûmet-i Muvakkatesi” dedikleri bu umut, kısa sürede ete kemiğe büründü, bir cumhuriyete dönüştü. Başa, cesaretiyle tanınan Süleyman Askeri Bey geçti. Osmanlı subayları, öğretmenler, esnaf, çiftçiler… Herkes elinden geleni yaptı. Sokaklarda bir heyecan, bir umut vardı; insanlar, yıllardır yaşadıkları toprakları Bulgar işgalinden kurtarıp kendi bayraklarını dalgalandırmanın sevincini yaşıyordu. Bu, sadece bir yönetim değil, bir halkın var olma mücadelesiydi.


2. Sınırları ve Yönetimi: Küçük Ama Gururlu Bir Devlet

Batı Trakya Türk Cumhuriyeti, Gümülcine’yi merkez yaparak İskeçe, Dedeağaç ve çevresindeki köyleri kapsıyordu. Sınırları ufaktı, ama bu topraklar Türklerin ve Pomakların yüzyıllardır ekmeğini kazandığı, çocuklarını büyüttüğü yerlerdi. Bayrakları, yeşil, beyaz ve siyah renklerden oluşuyordu; üç yıldız ve hilal, birliği ve bağımsızlığı simgeliyordu. Resmi dil Türkçe’ydi; sokaklarda, pazarlarda, camilerde Türkçe konuşuluyor, yazışmalar Türkçe yapılıyordu.

Yönetim, Süleyman Askeri Bey’in liderliğinde hızlıca örgütlendi. Bir ordu kuruldu; eski Osmanlı subayları, gençleri eğitti, silahlar toplandı. Bu askerler, hem Bulgar tehdidine karşı sınırları korudu hem de iç düzeni sağladı. Köylerde milis güçler oluşturuldu; çiftçiler ellerinde tüfeklerle nöbet tuttu. Hükûmet, vergi topladı, posta sistemi kurdu, hatta kendi pullarını bastı. Gümülcine’de bir pazar günü, insanlar bayraklarını asmış evlerin önünde toplanır, çocuklarıyla bu yeni devletin hayalini kurardı. Küçük bir devlet olsa da, o 55 gün boyunca her şeyiyle bir cumhuriyetti.


3. Cumhuriyetin Sonu: Diplomasinin Gölgesinde Çöküş

Ne yazık ki, Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin ömrü uzun olmadı. Osmanlı Devleti, Balkan Savaşları’ndan yorgun düşmüştü ve uluslararası dengeler yüzünden bu genç devleti destekleyemedi. Bulgaristan’la barış masasına oturuldu; 25 Ekim 1913’te İstanbul Antlaşması imzalandı. Bu anlaşmayla, Batı Trakya resmen Bulgar yönetimine bırakıldı. Gümülcine’deki o umut dolu günler, diplomasinin soğuk yüzüyle sona erdi.

Cumhuriyetin yöneticileri ve halkın bir kısmı, çaresizce Osmanlı topraklarına göç etti. Süleyman Askeri Bey ve ekibi, yanlarına aldıkları birkaç eşyayla İstanbul’a döndü. Geride kalanlar ise Bulgar idaresine teslim oldu. Evlerin kapıları kilitlendi, tarlalar sahipsiz kaldı. O bayraklar indirildi, ama yüreklerden silinmedi. 55 gün sürmüş bu rüya, bir halkın bağımsızlığa duyduğu özlemin izlerini bıraktı.


4. Önemi: Balkanlar’da Bir Türk İzi

Batı Trakya Türk Cumhuriyeti, Türklerin Avrupa’da kurduğu ilk bağımsız devlet olarak tarihe geçti. Kısa ömürlü olsa da, Balkanlar’daki Türk varlığını ve direnişini simgeleyen eşsiz bir örnek oldu. O dönemde, Avrupa’da ulus-devletler yükselirken, Türkler ve Pomaklar kendi kimliklerini koruma cesaretini gösterdi. Bu cumhuriyet, sadece bir yönetim değil, bir halkın “Biz buradayız” deme çığlığıydı.

Bugün Batı Trakya’da yaşayan Türkler, bu mirası bir gurur nişanı gibi taşıyor. Gümülcine’de, İskeçe’de hâlâ o günlerin hatıraları anlatılır; dedeler torunlarına, “Bir zamanlar burada kendi bayrağımız dalgalanıyordu” der. 1913’ün o kısa ama yoğun günleri, Türk kimliğinin Balkanlar’daki köklerini bir kez daha kanıtladı.


Sonuç: Kısa Bir Bahar, Kalıcı Bir Anı

Batı Trakya Türk Cumhuriyeti, Balkan Savaşları’nın karmaşasında doğmuş, 55 gün gibi kısa bir sürede sönmüş bir bahar dalı gibiydi. Gümülcine’de yükselen bayrak, Süleyman Askeri Bey’in önderliği, halkın umudu… Hepsi, tarihin sayfalarına kazındı. Osmanlı’nın desteği olmadan, uluslararası baskılarla sona erse de, bu cumhuriyet Balkan Türkleri’nin ruhunda bir iz bıraktı. Bugün hâlâ Batı Trakya’da yaşayan Türkler, o günlerin anısını kimliklerinin bir parçası olarak koruyor. Kısa ömürlü bir devlet, ama sonsuz bir direnç hikâyesi.


Etiketler:

Yorum Gönder

0Yorumlar

Yorum Gönder (0)