Balkanlar’da Türk’ün Unutulmaz Acısı: Sürgün ve Soykırım

0



Balkan Türklerinin Trajik Sürgünü ve Soykırımı

Balkanlar deyince içim cız eder, ahbap. Bir Türk için Balkanlar, öyle haritada bir yer değil; dedelerimizin kahkahalarının çınladığı çarşılar, ninelerimizin dua ettiği camiler, sıcacık evlerimizdi. Osmanlı’nın kalbi burada atardı, asırlarca bizim yuvamızdı. Ama sonra her şey altüst oldu. 19. yüzyılın başından itibaren milliyetçilik denen rüzgâr öyle bir esti ki, o güzelim Balkanlar bizim için zindana döndü. Sürgünler, katliamlar, soykırımlar… Batı’nın kitapları bunları iki satırla geçiştiriyor, ama bizim yüreğimizde hâlâ kanayan bir yara. Gel, şurada oturup Balkan Türklerinin o ağır günlerini konuşalım; sanki o acıları beraber çekmişiz gibi, içimizden geldiğince, insan hikâyeleriyle hatırlayalım.


1. Yunan Bağımsızlık Savaşı (1821-1829): Kanla Yazılan İlk Sayfalar

Her şey 1821’de başladı. Yunan isyancılar Osmanlı’ya kafa tuttu, ama mesele sadece bağımsızlık değildi; Türk’ü kökten silmekti dertleri. Tripolitsa’da, 1821 Ekim’inde, şehirlerine daldılar, 6.000 ila 15.000 Türk’ü –çocuk, kadın, nine, dede, hepsi– doğradılar. George Finlay diye bir tarihçi “İnsanlık dışı vahşet” demiş, az bile söylemiş. Bir düşün, sabah evdesin, kahveni içiyorsun, avluda çocukların koşturuyor. Birden kapılar kırılıyor, bağrışmalar, çığlıklar… Komşuların gözünün önünde kesiliyor, kaçacak yer arıyorsun ama yok. Navarino’da 1.150 Türk’e “Teslim ol, bir şey olmaz” dediler, ama hepsini kılıçtan geçirdiler. O anları hayal et, umutla ellerini kaldırıyorsun, ama karşında karanlık bir son. Avrupa mı? Baktı, sustu, sanki hiçbir şey görmemiş gibi.


2. Sırbistan’ın Özerkliği (1830-1862): Sessizce Kaybolan Hayatlar

Sırbistan 1830’da özerk olunca, Türkler için kâbus yeniden başladı. Sırp milliyetçileri “Burası bizim” diye tutturdu, Türkleri bir bir yerinden etti. 1830’da 100.000’den fazla Türk vardı, 1862’de birkaç bin kalmıştı. Evler boşaldı, köyler harabe oldu, aileler dağıldı. Bağrış çağrış bir katliam değildi belki, ama sessizce akan bir sürgündü, yüreği dağlayan cinsten. Bir an kendini düşün: Dedenden kalma tarlanda çalışıyorsun, güneş batarken eve döneceksin, ama Sırp yetkililer kapına dayanıyor. “B burası sizin değil artık,” diyorlar. Çocuklarını kucağına alıp nereye gideceğini bilmeden yola düşüyorsun. Geride evin değil, çocukluğundan beri bildiğin her şey kalıyor. Tarih bunu bir satırla geçer, ama her biri bir yuvanın yıkılışıydı.


3. Bulgaristan Bağımsızlık Hareketi ve Rus-Türk Savaşı (1876-1878): Soykırımın Açık Tanımı

1876’da Bulgarlar isyan edince, Türkler için Balkanlar’daki en kara günler başladı. Sonra 1877-1878’de Rus-Türk Savaşı patladı; Ruslar ve Bulgarlar Türk köylerini yaktı, insanları kesti. Kemal Karpat diye bir tarihçi, 250.000-300.000 Türk’ün açlık, hastalık, katliamla öldüğünü, 1 milyondan fazlasının göçtüğünü söylüyor. Sayılar kuru kuru duruyor, ama bir düşün: Bir anne, çocuğu üşümesin diye üstündeki son örtüyü ona veriyor, ama kendisi sabaha çıkamıyor. Bir baba, ailesini kurtarayım diye yalınayak yollara düşüyor, karlı dağlarda birer birer hepsini toprağa veriyor. Köyde herkes birbirini tanırdı; komşun, dayın, teyzen… Bir gecede hepsi gitti. Bu savaş değil, soykırımdı; Türkler kendi evinde av oldu.


4. Balkan Savaşları (1912-1913): Türk Varlığının Son Çırpınışları

1912-1913 Balkan Savaşları, Osmanlı’nın Balkanlar’daki son nefesiydi. Sırbistan, Yunanistan, Bulgaristan, Karadağ birleşti, Türk’e öyle bir vahşet yaptı ki, insanlık utansın. 400.000 Türk Osmanlı’ya kaçtı; 1 milyondan fazlası yolda, köyde, açlıktan, soğuktan öldü. Köyler ateşe verildi, camiler yerle bir edildi, insanlar toplu mezarlara atıldı. İstanbul’a varanların sesi hâlâ içimde: Yolda evladını kaybeden analar, açlıktan dermansız babalar… Bir kadın demiş ki, “Evimi yaktılar, ama içimdeki ateşi söndüremediler.” O ateş acının ateşiydi, ama umudun da. Bu insanlar hayatta kalmaya çalışırken kimliklerini de korudu. Balkanlar’daki Türk izi neredeyse silindi, ama o direniş bize kaldı.


5. Yunanistan-Türkiye Nüfus Mübadelesi (1923): Köklerinden Koparılmak

1923’te Lozan Antlaşması’yla 400.000 Türk Yunanistan’dan Türkiye’ye, 1,2 milyon Rum Türkiye’den Yunanistan’a yollandı. Kâğıtta “nüfus değişimi” yazıyor, ama bu, bir halkın kökünden koparılmasıydı. Düşün, dedelerinin köyünde büyüdün, her sokağı, her ağacı ezberin. Bir gün “Toplan gidiyorsun” diyorlar, bilmediğin bir “anavatan”a gönderiliyorsun. Dilini tam bilmiyorsun, âdetler yabancı, sıfırdan başlıyorsun. Çocukların “Evimiz neresi baba?” diye soruyor, ne diyeceksin? Bir nine anlatmıştı: “Gemiye bindik, arkama baktım, köyüm alevler içindeydi.” Bu mübadele, yer değiştirmek değil, bir kimliğin darmadağın edilmesiydi, yürek dayanmaz.


6. Soğuk Savaş Dönemi: Bulgaristan’da “Büyük Gezinti” (Голямата Ескурзия)

20. yüzyılın ikinci yarısında da rahat yoktu. Bulgaristan’da komünist rejim, Türkleri silmek için ne lazımsa yaptı. 1950’lerde 152.000 Türk Türkiye’ye göçtü, ama asıl yara 1980’lerdeki “Büyük Gezinti”yle açıldı. 360.000 Türk evinden kovuldu, isimleri değiştirildi, Türkçe konuşmak yasaklandı. Avrupa’da böyle bir etnik temizlik az görülür, ama dünya kulaklarını tıkadı. Bir Türk çocuğu olsan, okulda adını alıyorlar, “Türkçe konuşursan dayak yersin” diyorlar. Kimliğini unutturmak istiyorlar. Bir anne, “Oğlumun adını çaldılar,” diye ağlamıştı. Bu sürgün değil, bir milletin ruhunu yok etmeye çalışmaktı.


7. Trajedinin Boyutu: Sayılarla Anlatılan Acı

Balkan Türklerinin sürgünü ve soykırımında 1.225.000-1.325.000 can gitti. Yunan Bağımsızlık Savaşı’nda 25.000, Rus-Türk Savaşı’nda 200.000-300.000, Balkan Savaşları’nda 1 milyona yakın… Göçenler milyonlarla sayılır. Bu rakamlar kâğıtta soğuk duruyor, ama her biri bir candı. Bir babanın evladına son sarılışı, bir ninenin köyüne son bakışı… Balkanlar’ın tarihini, insanlarını böyle değiştirdiler. Bu, insanlığın gördüğü en ağır dramlarından biriydi, ahbap.


Sonuç: Unutulmaz Acılar ve Direniş

Balkan Türklerinin bu acıları, sadece bir kayıp değil, bir direniş destanıdır. Milyonlar evinden oldu, yüz binler öldü, ama torunları bugün o mirası taşıyor. Niye anlatıyoruz? Çünkü unutursak, o insanları bir daha gömeriz. Balkan Türklerinin acısı bizim acımız, direnişleri bizim gururumuz. Bu yazıyı, o anaların, babaların, çocukların sesini duyurmak için yazdım. Çığlıklarını, gözyaşlarını, umutlarını içimizde hissedelim. Tarih, sayılarla değil, insanla yaşar; bu hikâyeler bizim, unutmayalım.


Yorum Gönder

0Yorumlar

Yorum Gönder (0)